Tarkovski ve Yalnızlık

 

Tarkovski ve Yalnızlık

09.08.2020

Pazar

 

 

   Başlıkta olduğuna bakmayın bilmem Andrey Tarkovski’yi. Bu zamana kadar adını zibilyon kere duymuş olmama rağmen ne bir filmini izledim ne de bir kitabını okudum. Halbuki tek bir cümlesi fazlasıyla etkiledi beni. “Kendinizi, kendinizle vakit geçirmeyi yalnızlık saymayacak şekilde yetiştirin.”

   Bu sözü ilk duyduğumda ağır olmasa da bir depresyondaydım diye hatırlıyorum. Gerçi depresyon dediğimiz şey ciddi bir rahatsızlık, biz ona içe kapanıklık diyelim en iyisi. Biraz geç de olsa kendimi aramaya, artık kendim için yaşamaya başlamak istediğim bir dönemdi bu. Üstüne bu sözle karşılaşınca bir şeyler oturuverdi yerine. Yaptıklarımı kendim için yapmaya başladım. “Ölü kahramanlar hayat kurtaramaz” derdi bir hocam. Evet önce kendimi kurtarmalıydım.

   Sizler için de öyle mi bilmiyorum fakat ben yalnızlığı sosyalliğin tersi sanıyordum. Eğer bir adada tek başınıza mahsur kalmadıysanız yaşamak için sosyalleşmek zorundasınız. Evde ya da sokakta, işte ya da parkta hiç fark etmez. Eğer bir toplum düzeninde yaşıyorsanız sosyalleşmek zorundasınız fakat bu yalnız olamayacağınız anlamına gelmez. Hatta insan yalnız olduğunu insanların içindeyken daha iyi idrak ediyor. Bunu bir klişeyle ifade etmek gerekirse - ki bence gerekmez ama yine de yazmak istiyorum- KALABALIKLAR İÇERİSİNDEKİ YALNIZLIĞIMIZ! Karikatürist Özer Aydoğan’ın mizahi yorumuyla “sap” da denilebilir tabii.

   Birçok durumun olduğu gibi bu durumun da artı ve eksi yönleri var elbette. Mesela hastalık. Yalnız olduğunuzda hasta olmak çok zor, hele ki tembelseniz. Yanınızda biri olduğunda biraz daha çekilebilir bir hal alıyor bu. Birine nazlanabiliyorsunuz (abartmadan), sıcacık çorba geliyorsa bir de önünüze tamam. Yahut bakan taraf olmak da eğlenceli bence. İnsanlara yardım etmeyi severim, sevdiklerime yardım etmeyi daha da çok severim. Kendimi bu dünyaya aitmişim gibi hissettiriyor bana.

   Gelgelelim ben uzunca bir süredir yalnızım. Bu, yalnızlığı seviyor muyum yoksa yalnızlığa alıştım mı bu ikisini ayırt etmemi zorlaştırıyor. Sevgi, sahip olabileceğim en kıymetli şey benim için bu doğru ama güvensizlik ürkünç bir bilinmez aynı zamanda.

   Başta da dedim ya, artık kendim için bir şeyler yapmaya başladım. Bu neleri sevdiğimi keşfetmemi sağladı. Mesela el işleriyle uğraşmayı seviyormuşum. Her ne kadar uzunca bir süredir bitmemiş olsa da atölyede enstrüman yapmaya başladım. Birilerine anlatmak için değil rahatlamak için şiir yazıyorum. Üniversitede geniş kapsamlı bir sanat topluluğuna girdim. Topluluk dergisi çıkarmanın arifesindeyiz falan filan... Kendim ve diğer insanlar için bir şeyler yapıyor ve yaptıklarımı paylaşıyorum.

   Şunu da eklemekte fayda var. Yalnız kaldığınız için insanların hayatına girmeye çalışmayın. Evet, bu hayatınıza birini dahil etmek değil birinin hayatına girmek oluyor. İleri seviyelere taşırsak musallat olmak da diyebiliriz. Kimse içinizdeki boşluğu sizin yerinize kapatmak zorunda değil. Kimse size merhem olmak zorunda değil. Kaldı ki siz de kimseye bu fedakarlıkları yapmak zorunda değilsiniz. Yapmak istediğiniz zaman ise onu sevmiş oluyorsunuz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mao - 9. Gregory ve Hatalar Üzerine

Sokak Lambası